Herkese merhabalar. Önceki yazımda hep beraber mandala öğretisine giriş yapmıştık. Bugünkü konumuz ise “doğadaki dengenin mandala sembolizmindeki işleyişi” olacak. Hazırsanız başlayalım…
İnce bir ufuk çizgisi var yer gök küre ile gökyüzü küresini birbirinden ayıran, aslında bu bir ayırım değil bu bir birleşimdir. Bu birleşimin ince çizgisinde mükemmelliğin tinselliğini gözler önüne seren bir doğanın yaşamı vardır. Bu yaşam dengeyle var. Yaratım alanı, yaratılmış olan alan burasıdır. Boyutun görünür olduğu, görünmeyen boyutların da bir arada sıkıştığı, tüm yoğunluklarına göre katman katman yer gök ve gökyüzü göğünde paydaşlık aldığı muhteşem yaratım alanıdır tüm bu kozmos küresi.
Yer gök küre annemiz bir rahimdir; çabasız bolca yaşam bahşeden; hem doğumu hem de ölümü kucaklayan, saran ve dönüşümün yegane parçası Tanrıça Toprak Anamızdır. Yer gök küre babamız, etken, eylemde ve irade gücünün desteğiyle ortaya çıkardıklarıyla hareketin destekleyicisidir.
Biri alıyor büyütüyor, biri veriyor yine büyütüyor. Doğal yaşamdaki dengenin tezahür dengesi. Dualitik dengesi. İkisinin birleştiği yerde çemberin mükemmelliği ile sembolize edilen yaratım ortaya çıkıyor. Yani bizler, yani çocuklar, yani yaşamın çocukları, hayatın ileri attığı gelecek…
Bu sembolde hem içkinlik hem de aşkınlık bir aradadır. Bu mükemmellik mandala sembolizminin de içerisinde anlattığımız bir konudur. Tabii daha neler neler anlatılır, yüzeye çıkmamış, dile konmamış daha nice kalpten gelecek cümleler vardır eminim.
Bir ve bütünlük kavramı hem içkinliğin bakış açısıyla hem de aşkınlığın bakış açısıyla ele alabileceğimiz bir konu kanımca, kadim hermetik felsefe öğretisinden gelen “Aşağıdaki yukarıdaki gibidir, yukarıdaki aşağıdaki gibidir” sözünü temel alalım. Bir’de tezahür eden, işleyişte var olan tüm yasa, ölçek değişse bile kozmosta bir parça bulur ve nihayetinde bigbange kadar uzanan büyük bir evren mandalasını oluşturur. Her şey birbiri ile ilişkilidir. Eylem prensibi aynı oranda dişil prensiple karşıtlık oluşturarak tezahür etmek zorundadır. Bu birliktir. Bu tamlıktır. Bu dengedir.
Bu böyle devam ederken yaşamın mimarlığına giriş yaparken buluruz kendimizi. Çemberin mükemmel arketip anlatımıyla tezahür eden yaşam çiçeği kültü çıkar karşımıza aynı mandaladaki gibi. Bu her yaratımın denge başrolüdür. Geometrik olarak ortaya çıkan yapının yaratım kodudur. Birden bütüne her şeyde sirayet eder ve her yaratımın içindeki temel soyut ve somut mimaridir. İstisnasız HER ŞEY’in…
Mandalanın mükemmel sembolizmi doğadaki işleyişle anlam bulan evrensel bir sembol içerir. Hermetizm zihni bir rahim olarak görür. Toprak anadaki yapı gibidir. Oraya düşen düşünceler bir tohum mahiyetinde olup, herhangi bedensel eylemlerimizle reel tezahür alanına yansıma bulur. Bu yasadır. Bütünde ve bir’de yansıma bulan yasadır.
Zihnin yaratım alanı oluşu, düşlerimizden sorumlu oluşumuzu doğurur. Bu nedenle zihni yapımızda dengeyi aynı tezahür eden yaşam alanındaki gibi denge formunu yaratacak hale getirmemiz gerekir. Zihinde eril ve dişil disiplinler bir arada, bir uyum içinde gerçekleşir. Düşlemek önemlidir. Düşü olmayan zihninde var olan irade sistemini çalıştıramaz. Dışarıda bir otorite iradesine teslim olur. Mandala meditasyonunun içkin işleyişi enerjisel ve kuantumsal boyutta zihinde işleyiş bulur. Bilinçli niyet, bilinçli eylem, şu an deneyimini saran bir enerji bu içkinliği fark ettirerek, evrensel mekanizmalarda bütünlük deneyimini bireyde hissettirir.
Günümüze gelen mitsel anlatımlarda bir kurtarıcı veya kahraman hikayesi ile fazlaca karşılaşırız. Bunun anlamı esasen kişinin kendini bu dünyada var eden duyu mekanizmalarının hapishanesinden kurtarmasının hikayesidir. Algıladığı, duyduğu, dokunduğu, hisleri duyular aracılığıyla belirlenen sınırlı varlıktır insan ve insanın içinde yaşayan öz, ruh, bilinç bunlara karşı kayıtsız değildir. Yüksek bilinçlere evrilebilmenin yolu kendi özgün varoluşunda, kendi açtığı yolunun öz iradesiyle kendinden çıkabilmesinden gelir. Mandala Meditasyonu bu iç görüyü sağlamlaştırır. Gerçeğin gerçekliğini sorgulatır. Kendini sorgulatır. Bildiklerini sorgulatır.
Bu öyle bir besleyici ve yapıcı bir şüphedir ki, nihayetinde kendi kader yoluyla kişiyi hizalandırır. Bir kırılım olur ve hiçbir şey eski mantalitede olduğu gibi gitmez. Beynin denge alanını bilinçli olarak oluşturması, niyetini yaratıma düşürür. Mandalaların kendisi güçlüdür ve fakat o mandalayı yapanın gücünden doğar. Onu en yüksek hale peydah eden doğru çalışan, dengeyi bulan zihnin kendisidir. Yani Buda zihni, Samadhi zihni de denen şey bu yapıdır…
Sevgili okurum, mandala konusuna giriş niteliğinde olan ilk yazımı okumak isterseniz, buraya tıklayarak yazıya ulaşabilirsiniz. Sevgiler…
GIPHY App Key not set. Please check settings